Aydınlı Apt. No:36, Kat:2, Daire:4
Konak / Alsancak | İZMİR
Telefonla İrtibata Geçebilirsiniz
turan@uckunlaboratuvari.com
*Cumartesi günleri 15:00'e kadar açığız
Karaciğerin iltihaplanması anlamına gelen “HEPATİT” tüm dünyada yaygın olan bir Halk Sağlığı problemidir ve insan vücudunda bir çok olumsuz bulguya yol açar. Her hepatitte sarılık görülmez ancak halk arasında her hepatite sarılık denir. 15 – 20 sene öncesine kadar herkesin sarılık olması, grip olmak gibi çok sıradan ve olağanmış gibi karşılanırdı. Kimse ciddi, hatta ölümcül olabilecek tehlikelerinden, korunmadan, önleminden, doğar doğmaz aşı olmaktan bahsetmezdi; sarılığın karaciğerimize zarar verdiğinden ve hatta bazen iflasına yol açtığından da bahsedilmezdi.
Hepatitlerin birçok nedeni olmakla birlikte, en sık karşılaşılan türleri;
Hepatit konusundaki bu kısa hatırlatmadan sonra, özellikle sonbaharda ve kışın sıkça görülen HEPATİT A enfeksiyonundan bahsetmek istiyorum.
Hepatit A, halk arasında bulaşıcı sarılık adıyla da bilinen, karaciğerin harabiyeti ile karakterize bulaşıcı bir enfeksiyondur. Klinik açıdan belirgin bir sarılık ile seyreden hepatit olgularının % 20-40’ını oluşturan bu sarılığa, çok bulaşıcı olan Hepatit A virüsü neden olur.
Hepatit A virüsün özellikleri gönüllü insanlar üzerinde yapılan incelemelerle öğrenilmiştir.
Hepatit A virüsü otoklava (121 C basınçlı buhara) 20 dakika, suda kaynatmaya 1 saat, kuru hava ile (Pasteur fırını ile) sterilizasyona 1 saat dayanır. Asitlere, kimyasal dezenfektanlara ve etere olağanüstü dirençlidir.
Tüm viral hepatitlerde sarılık başlamadan önce genellikle;
Viral Hepatitlerdeki en tipik belirtiler ise;
Hepatit A’nın kuluçka süresi 15 – 50 gün olup, hastalık genellikle 3-6 hafta sürer, ancak bazı olgularda altı aya kadar devam eden uzun süreli ya da kötüleşerek tekrarlayan belirtiler görülebilir. Normalde klinik iyileşme, belirtilerin ortaya çıkışından 1 – 8 hafta sonra gelişir. Hepatit – A’nın ciddiyeti, hastanın yaşına bağlıdır. Hepatit A’ nın klinik belirtileri iki yaşın altındaki çocuklarda fark edilmeyebilir ya da hafif seyreder. Bebeklerde ve 14 yaşın altındaki çocuklarda ölüm oranı % 0.1’dir. Hastalık ileri yaşlarda şiddetli seyreder, hastaların büyük bölümünde( % 50 – 80 ) hepatomegali ve % 4 – 9’unda ise splenomegali ve lenfadenopati görülür. % 1 olguda ise çok ağır bir karaciğer hastalığı olan Fulminant hepatit ve sonrasında da karaciğer sirozu gelişebilir. Gençler ve 40 yaşın altındaki erişkinlerde ölüm oranı % 0.4’e, 40 yaşın üstündekilerde ise % 1 – 1.5′ uğa ulaşabilir.
Anamnez, fizik muayene ve laboratuvar bulgularıyla konulur. Hastalığın 1. haftasında kanda IgM antikor seviyesi yüksek düzeydedir ve 2 – 6 ay içinde tamamen kaybolur. Ig G tipi antikorlar ise hastalığın birinci ayında ortaya çıkar ve ömür boyu kalır.
Hastalık sırasında IgM ve IgG antikorları aynı anda görülebilir. Kanda yalnız IgG antikorunun bulunması; hastalığın daha önce geçirildiğinin ya da aşılanmış olmanın bir göstergesidir.
Hepatit A’ lı olgular sarılığın ortaya çıkışından iki hafta öncesi ve sarılığın ortaya çıkışından bir hafta sonrasına kadar her dışkılama ile çok miktarda Hepatit – A virusu salgılar ve hastalığı bulaştırırlar. Belirti göstermeden hastalığı geçiren fertler de, hastalığın yayılmasında sessiz birer kaynak oluştururlar.
Hepatit A virüsü genellikle oral-fekal (ağız-dışkı) yolla, kontamine olmuş (virüs bulaşmış) su veya besinlerin alınmasıyla, kişiler arası temasla, ya da cinsel temasla bulaşır. Memleketimizde büyük kentlerde dahi kanalizasyon sistemlerinin yeterince düzenli olmaması ve içme ve kullanma sularının temininin uygun koşullarda yapılamaması (özellikle su baskınlarından ve tabii afetlerden sonra) Hepatit-A enfeksiyonunun yayılmasında büyük rol oynar.
Virüs vücuda genelde ağız yoluyla, özellikle yiyecek ve içeceklerle girer. Bu durum, kişilerin tuvalete gittikten sonra ellerini yıkamaması ve bulaşlı elleriyle sağlıklı kişilerin yiyeceklerini ellemesiyle de oluşur. Hepatit A virusuyla bulaşlı suların içilmesi, bu sulardan üretilen buzların kullanılması en büyük bulaş kaynağıdır. Ülkemizde köylerde helalar genelde dışardadır ve sebzelerin yetiştirildiği yerlere yakındır. Gübre olarak toprağa akıtılan Hepatit-A virusu ile kontamine lağım suları, çiğ yenen marul, maydonoz, taze soğan, roka v.b. gibi yeşilliklere ve sebzelere bulaşmakta ve bu bulaşlı yeşilliklerin yeterince temizlenememesi de büyük bulaşlara neden olmaktadır. Gözlemlerime göre hemen hemen tüm lokanta ve lüks restoranlarda hazırlanan salataların malzemeleri ve (güya) yıkanmış olarak getirilen söğüş marul-maydonoz v.b. yeşillikler (maalesef) bir leğen veya kovadaki suya batırılıp çıkarılmakta ve temiz (!) olarak sofralarımızda servise sunulmaktadır. Lağımla kirlenen sulardan toplanan midye, istiridye ve kabuklu deniz ürünlerinin yenmesi, özellikle sonbahar ve kış aylarında salgınlara neden olmaktadır. Hepatit A hastalığı geçiren kişi ile yakın temas ve cinsel ilişki de hastalığın yayılmasına neden olur.
Hepatit A en sık, sağlık koşullarının kötü olduğu aşırı kalabalık ortamlarda yaşayan kişilerde görülür. Bu nedenle de Hepatit A dünya çapında bir problemdir. Salgınlar her yerde oluşabilir. Çocukların hijyenik tedbirleri çok iyi bilmemeleri enfeksiyonun en yüksek sıklıkta onlarda görülmesine neden olur. Hepatit A; kreş, anaokulu ve okullarda, hastanelerde, askeri koğuşlarda, yaşlı bakım evlerinde (özellikle hijyen ve sağlık açısından ileri toplumlarda) ve yatılı ögrenci yurtlarında kolayca yayılır. Oral – anal seks ilişkilerinin yüksek olduğu eşcinsel gruplar ve kanalizasyon işcileri de risk altındadırlar.
Hijyen ve sağlık kurallarına uyulması, bulaşma riskini azaltabilir ancak tamamen engelleyemez.
Bugün Hepatit A hastalığından tam korunmanın en etkili yolu aşılanmadır. Aşının koruyuculuğu % 94 – 100 olup koruyuculuğu yaklaşık 20 yıl devam etmektedir. Bu nedenle; kamuda, restoranlarda, askeri birliklerde, hastanelerde, fabrikalarda, yatılı okullarda, kreşlerde, bakımevlerinde v.b kurumlarda çalışan tüm mutfak personelinin Hepatit A enfeksiyonunu daha önce geçirip geçirmediği saptanmalı ve aşılanması uygun görülenlerin aşılanması sağlanmalıdır.
Aşılama, 2 yaşından itibaren her zaman yapılabilir.
Aşılama; 1 – 2 ve 6’ıncı aylarda 3 kez uygulanmalı ve toplam 3 dozdan oluşmalıdır.Özellikle küçük çocukları okul, kreş, yuva ve anaokuluna başlamadan önce aşılamakta büyük yarar vardır.
Hepatit A için herhangi bir özgül tedavi yoktur. Vakaların % 99’u 3 ay içinde kendiliğinden iyileşir. Hastalığın ilk evrelerinde yatak istirahati önerilir ancak bu mutlak yatak istirahati şeklinde değildir. Hasta, aşırı fiziksel aktivitelerden kaçınmalı ancak günlük gereksinimlerini karşılamalıdır. Özel bir diyet uygulanmaz ancak alkol kesinlikle alınmamalıdır. Ağır vakalar hastaneye yatırılarak takip edilmelidir.
Karaciğer’in iltihaplanması anlamına gelen Hepatit’in, tüm dünyada yaygın olan bir Halk Sağlığı sorunu olduğuna ve insan vücudunda birçok olumsuz bulgulara yol açtığına, Hepatit A enfeksiyonu konusunda geniş olarak değinmiştim…
Viral hepatitlerin genel seyri hemen hemen birbirine çok benzediği için Hepatit B konusundaki bu yazımda tekrar bunlara değinmiyeceğim. Burada “ÇAĞIN VEBASI” olarak adlandırılan HEPATİT – B enfeksiyonundan korunmak için neleri bilmemiz gerektiği konusundaki ayrıntılı bilgileri sunmak istiyorum.
Hepatit B virüsü vücuda girdikten sonra uzun bir kuluçka dönemi vardır (40-180 gün). Hepatit B, akut ve kronik seyir gösteren bir enfeksiyondur. Akut formunda hastalık hiç hissedilmeden iyileşebildiği gibi, birkaç hafta devam eden seyirle ve hafif belirtilerle de iyileşebilir. Bu süreç genelde 4-9 hafta olarak tanımlanabilir. Ancak enfeksiyon etkeni 6 aydan fazla sürede bir kişinin kanında ve karaciğerinde tespit edilirse enfeksiyon kronikleşmiş demektir.
Hepatit B virüs enfeksiyonunun sonucu, büyük ölçüde hastalığın başladığı yaşa bağlıdır. Hastalığın seyrinde kronikleşme olasılığı bakımından çocuklar daha riskli gruptadırlar. Çünkü yenidoğanda, doğum sırasında bulaşan hepatit B’nin kronikleşme olasılığı % 90’dır. Doğumda veya bağışıklık sistemi henüz gelişmemiş bebeklere Hepatit B virüsü bulaştığında genellikle enfeksiyon sessiz seyretmekte, bebekler sağlıklı görünmekte ve sarılık ortaya çıkmamaktadır. Bu bebekler çoğunlukla virüsün uzun süreli kronik taşıyıcısı olmakta ve genellikle uzun yıllar sağlıklı görünseler de, bir kısmında 40 ya da 50 yaşlarından sonra hastalık ortaya çıkabilmektedir. Yaşamlarının erken dönemlerinde enfeksiyona yakalanan kronik taşıyıcıların yaklaşık %25’inde yaşamları boyunca siroz oluşma ve hatta karaciğer kanseri gelişme riski vardır. Yine 1-5 yaş arasında yakalanılan hepatitin kronikleşme olasılığı %30’dur. 5 yaşından sonra ise bu rakam % 5- 8’lere kadar geriler.
Yukarıda belirttiğim gibi, Hepatit B’nin tek bulaş kaynağı insandır ve bulaş yolları da kan ve vücut salgıları (meni, vaginal salgılar, ter, tükürük, gözyaşı) ile temastır. Yayılımda en önemli etken kan ve cinsel temastır.
Virüsle temas eden her yüz kişiden 5-8’inin vücudunun virüsü yenemediğini ve virüsün sinsi bir biçimde çoğalmaya devam ettiğini, TAŞIYICI OLARAK nitelendirilen bu insanların kendilerini sağlıklı hissetmelerine rağmen ÇEVREYE VİRÜS YAYDIKLARINI unutmamak gerekir.
B tipi virüsle oluşan hepatitte %90- 95 oranında tam bir iyileşme ile birlikte, yaşam boyu bağışıklık kalır. Yakalananların % 5-8 ‘i ise taşıgan kalır. Özel bir tedavi yöntemi varsa da bu tedavinin maliyeti çok yüksek olup, başarı şansı %10-15 ‘tir. Taşıganların, vücutlarındaki virüsün çoğalıp çoğalmadığının anlaşılması için, 3-6 ayda bir kez karaciğer enzim testlerini kontrol ettirmeleri uygun olur.
Hepatit B’nin tanısı ve evreleri laboratuvarlarda yapılan kan testleriyle saptanabilir. Bu testleri belirtmeden önce Hepatit B ‘ye ilişkin kan testlerinin deyimlerini açıklamakta yarar görüyorum.
Hepatit B surface (yüzey) Antijeni (HBsAg): Hepatit B virüsünün serolojik yüzey markeridir. Bu testin pozitif çıkması durumunda, pozitif olan kişi etrafındakilere Hepatit B yi bulaştırabilir. Bu antijen bir kişinin kanıda 6 aydan uzun süre pozitif olarak kalırsa, hasta kronik Hepatit B enfeksiyonludur, taşıyıcıdır. Antijenin kısa bir sonra kandan kaybolması, immün cevabın oluştuğunun ve hastalığın şifa bulduğunun belirtisidir.
Hepatit B surface (yüzey) Antikoru (Anti-HBs): Bu antikor Hepatit B’ nin başlangıcı ve iyileşmesi arasındaki dönemde ortaya çıkar. Varlığı; Hepatit B hastalığının geçirildiğini ve koruyucu antikor oluştuğunu veya kişinin Hepatit B aşısı yaptırarak bu hastalığa karşı bağışıklık kazandığını gösterir.
Hepatit B e Antijeni (HBeAg): Hepatit B virüsünün nükleokapsidinin geni tarafından salgılanan ve akut ve kronik Hepatit B enfeksiyonunda ortaya çıkan bir antijendir. Pozitif olması; kişinin Hepatit B enfeksiyonu ile şiddetli derecede enfekte olduğunu ve virüsün çoğaldığını gösterir.
Hepatit B e Antikoru (Anti-HBe) : Bu antikor immün sistem tarafından haftalar ve aylar içerisinde kendiliğinden geçici olarak HBe antijeninin HBe antikoruna dönüşmesi (seroconversion) şeklinde ortaya çıkar ve daha sonra kaybolur.
Hepatit B core Antikoru. IgM tipi Antikor (Anti-HBc IgM): HBc; Hepatit B virüsünün Core (çekirdek) antijenidir. Beraberinde HbsAg pozitif olsun veya olmasın, Anti-HBc IgM pozitifliği; Hepatit B ile enfekte olunduğunu veya son 6 ay içinde bu enfeksiyonunun geçirildiğini gösterir. HbsAg negatif iken bu antikorun varlığı; akut veya yakın zamanda geçirilmiş Hepatit B enfeksiyonunu gösterir.
Hepatit B core Antikoru. IgG tipi (Anti-HBc IgG):Bu antikor; HbsAg pozitif olan tüm akut hastalarda, taşıyıcılarda ve Hepatit B virüsü ile enfekte olmuş fakat hastalığı tamamen geçirmiş ve bu hastalığa karşı bağışıklık kazanmış tüm fertlerde pozitiftir. Kısaca, Hepatit B ile enfekte olan tüm kişilerde bu antikor pozitiftir,ömür boyu pozitif kalır. (Anti HBs ve HBs Ag faktörleri bazen negatif olabildiği halde!.. İleride buna değinilecek..)
Hepatit B genetik DNA (HBV DNA) :En duyarlı test olan Hepatit B viral DNA’ sının (genetik maddesinin) saptanmasıdır. Aktif enfeksiyonun göstergesidir. Taşıganlarda, karaciğer enzim testlerinin aşırı yükseldiği durumlarda seviyesi saptanmalı ve gerekirse tedaviye başlanmalıdır.
Hepatit B Immun Globulin (HBIG): Hepatit B enfeksiyonundan korunmak amacıyla, yüksek titrede Anti HBs (hepatit B antikoru) içeren serumlardan hazırlanan ve proflaksi amacıyla 3 – 6 ay gibi kısa süre Hepatit B enfeksiyonundan koruyan antiserumdur.
Bu tabloda da göreceğimiz gibi; Anti HBc antikorunun varlığı; Hepatit B enfeksiyonunun teşhisinin anahtarıdır. Tablonun son bölümü incelendiğinde, vurgulamak istediğim kolayca anlaşılacaktır. Bugün Kızılay dahil çoğu sağlık kurumlarında Hepatit B taşıyıcısını saptamak için yalnız HBsAg testi istenmekte ve böylece “gizli hepatit taşıyıcıları” teşhis edilememektedir. 38 senelik meslek yaşamımda ve laboratuvarımda 2000’in üzerindeki kişide uyguladığım Hepatit B taramalarında bugüne kadar 24 kişide HBsAg ve Anti-HBs titrelerini saptayamadığım halde Anti-HBc titrelerini pozitif buldum. Bu da, Hepatit B taşıyıcılarını saptamak için yalnız HBsAg testinin istenmesinin, %1.2’lik yanılgıya ve bu orandaki Hepatit B taşıyıcılarının atlandığına işaret etmektedir. Ayrıca, çoğu sağlık kuruluşlarında hepatit testleri (maalesef), ucuza mal olduğu veya sonuçları rakamsal olarak belirten hassas aletler olmadığı için kart, aglütinasyon ve tarak test dediğimiz basit yöntemlerle yapılmakta ve dolayısıyla düşük titredeki antijen veya antikorlar saptanamamakta veya yeni yakalanılan ya da önceden geçirilen enfeksiyonlar teşhis edilememektedir. Bu konuya özellikle eğilmenin, hastaların ve sağlam olarak tanı konulacak kişilerin takibi açısından yararı olacağı düşüncesindeyim.
B virüsü hepatitine karşı, AŞI İLE ETKİN BİR BİÇİMDE KORUNMAK MÜMKÜNDÜR.
Hepatit B enfeksiyonuna karşı, aşı ( ve / veya gerektiğinde HB immunglobulin ) ile etkin biçimde korunmak mümkündür. Programlı ve eksiksiz olarak uygulanan aşı, yüksek oranda (%95 ) bağışıklık sağlar. Bu bağışıklık en az 5 yıl devam eder. Bugün bazı yayınlarda, aşı yapılan kişilerde bağışıklığın ömür boyunca devam ettiği vurgulanmaktaysa da; deneyimlerime göre, aşılanarak elde edinilen bağışıklıkta birkaç sene sonra serumdaki antikor düzeyi çok azalmakta ve tekrarlanan aşı ile bu düzey çok yüksek değerlere çıkarılabilmektedir. Hepatit B aşısı çok güvenilir bir aşıdır. Piyasada bulunan aşılar arasında pratik olarak önemli fark yoktur. Tümü güvenle kullanılabilir. Yüksek bulaşma riski taşıyanlara (sağlık personeli, virüs taşıyıcısı ile aynı evi paylaşan bağışıksız eş ve çocuklar, taşıyıcı anneden doğan bebekler, sık sık kan almak zorunda olanlar, hemodiyaliz hastaları, hayat kadınları vb) aşı mutlaka yapılmalıdır. Aşılama ideal olarak, 1’er ay ara ile 2 doz ve ilk aşıdan 6 ay sonra 3. doz yapılarak uygulanır. İlk yapılan aşıdan 1 yıl sonra 1 kez aşının tekrarının (rapel) yapılmasının büyük yararı vardır. Aşının uygulanış sürelerinde belli bir esneklik olabilir. Yapılan yayınlarda 1 ve 2. Doz arası 2 hafta ile 4 ay, 2 ve 3. Doz arasındaki süre 1 ay ile 18 ay arasında yapılırsa 3 dozluk şema tamamlanmış sayılır denmekteyse de, tecrübelerime göre; aşılanmanın 1’er ay ara ile 3 kez yapılmasının daha uygun olacağı düşüncesindeyim. Çünkü aşılama yaptığım kişilerde 3. ay yaptığım aşıdan 1 ay sonra yaptığım Anti-HBs düzeyleri % 5 – 10 kişide ya hiç oluşmamakta ya da 10-20 mIU/ml. gibi çok az düzeylerde oluşmaktadır. Bu durumda 1 ay ara ile yapılan aşılara (4. ve 5. aylarda) devam etmekte yarar görüyorum. Bu uygulamanın yapıldığı çoğu kişilerde daha sonra yaptığım testlerde antikor düzeyinin yeterli koruyucu düzeye eriştiğini görüyorum. Bazılarında Anti-HBs düzeyi inatla yükselmemektedir. Bu nedenle aşı uygulanan kişilerin aşı programları tamamlandıktan 1 ay sonra antikor düzeylerini tespit ettirmelerinin çok yararlı olacağını düşünüyorum. 1 ve 2. aylarda yapılan aşıdan 4 ay sonra yapılan 3. (ilk aşıdan 6 ay sonra yapılan) aşının antikor titresinin yükselmesi açısından zaman kaybına neden olacağını düşünmekteyim. Her doz aşıda, yetişkinler için 20 mikrogram, küçük çocuklar için 10 mikrogram aşı proteini (HBsAg) vardır. Küçük çocuklar ve bebeklere yetişkin dozunun yarısı yeterlidir. Aşı, 2 yaşından büyük çocuklar ve erişkinlerde deltoid kas içine, 2 yaşından küçük bebeklerle yeni doğanlarda uyluğun önyan yüzünden kas içine yapılarak uygulanır. İstenirse 5-7 yıllık aralıklarla bir doz rapel yapılarak bağışıklık sürdürülmesinde yarar var inancındayım. Hepatit B aşısı, BCG, tetanoz, boğmaca, çocuk felci, kızamık gibi diğer aşılarla birlikte yapılabilir. Yüksek bulaşma riski söz konusu ise, aşı gebelere de yapılabilir. Aşı yapılan yerde, 2 gün içinde geçen hafif ağrı ve kızarıklık olabilir. Aşı, yapılıncaya kadar +2C ile +8C arasında (buzdolabı kapağında) saklanmalı ve kesinlikle dondurulmamalıdır. Aşı, kullanılmadan önce iyice çalkalanmalıdır.
Hepatit B aşı programı toplumda Hepatit B virüsünü önlemeye yöneliktir. Yeni doğan tüm çocukların rutin olarak aşılanmasında büyük yarar vardır. Ülkemizde de Sağlık Bakanlığı tarafından seneler önce bu uygulamaya geçilmesi kararı alındı. Özellikle taşıyıcı annelerin bebeklerinin doğar doğmaz aşılanması zorunludur. Yetişkinlerden risk altındaki gruplara (bazı sağlık personeli, acil hizmetlerde çalışanlar, homoseksüeller, damar içi ilaç bağımlıları, hemodiyaliz hastaları, kan ve kan ürünü transfüzyonu yapılan hastalar, immun yetmezliği olan kişiler, bakımevlerinde yaşayanlar, hapishanedeki hükümlüler, Hepatit B taşıyıcıları ile aynı evi paylaşanlar, hayat kadınları ve çok eşli yaşam sürenler) aşı önerilmektedir. Yetişkinlerden risk grubunda olmayanlar için aşı zorunlu değildir.
Unutmayınız Türkiye nüfusuna her yıl 1.5 milyon yenidoğan katılmaktadır. Her yıl bunlardan 92.000 bebek aslında aşıyla önlenebilen bir hastalık olan Hepatit B enfeksiyonuna yakalanıp, sonrasında kronikleşmekte ve başkalarına da Hepatit B’yi bulaştırabilmektedir. 23.000 bebek siroz veya karaciğer kanserinden kaybedilmektedir. Halbuki bu bebekler yaşamlarının ilk aylarında diğer aşılarıyla birlikte B hepatitine karşı aşılansalar, her yıl 92.000 kişi kronik Hepatit B olmayacak, 23.000 kişi de siroz/ karaciğer kanserinden ölmeyecek, interferon tedavisi gibi çok pahalı tedavilere harcanan para daha yararlı alanlara kaydırılabilecektir.
Dünyada 400 milyon insan Hepatit B virüsünü (HBV) kronik olarak taşıyor. Ülkemizde bu sayı 4 milyon civarında. Dünyada HBV ile karşılaşmış insan sayısı 2 milyar , ülkemizde bu sayı 30 milyon kadar. HBV taşıyanlarda karaciğer kanserine yakalanma riski, bu virüsü taşımayanlara göre 100 kat fazla.Dünyada 1 günde HBV ‘nun neden olduğu ölüm sayısı, AIDS virüsünün 1 yılda neden olduğu ölüm sayısından fazladır.HBV, AIDS virüsündan 100 kat daha bulaşıcıdır. Çünkü 1 damla kandaki HBV sayısı AIDS virusu sayısının 100 katından fazladır.
Aşı ile kişinin kendi bağışıklığını oluşturması zaman isteyen bir olaydır. Eğer, ciddi bir bulaşma riski ve dolayısıyla B virüsü hepatitine yüksek yakalanma olasılığı varsa, Hepatit-B immunglobulini olarak önceden hazırlanan bağışıklayıcı maddelerin kişiye verilmesi gerekebilir. Bu amaçla, temastan sonraki birkaç gün içinde ve mümkün olduğu kadar erken, 0.06 ml / kg (pratik olarak yenidoğanlara 0.5 ml, yetişkinlere 5 ml ) Hepatit B immunglobulini kas içine yapılabilir.
Gebeler, doğum öncesi veya doğumdan hemen sonra test yaptırarak taşıyıcı olup olmadıklarını öğrenmelidirler. Çünkü, B virüsü taşıyan anneden plasenta yoluyla (veya doğum sırasında) annenin kanına temasla bebeğe virüsün bulaşma riski vardır. (C ve D virüsleri de plasenta yoluyla bebeğe geçebilirler. A ve E virüslerinde bu yoldan bulaşma gösterilmemiştir.) B virüsü taşıyan anneden doğan bebeğe, doğumda, Hepatit B immunglobulini uyluğun ön-yan yüzünden kas içine yapılır ve bebek aşı programına alınır.
Hepatit B aşısı uygun şartlarda muhafaza edildiğinde (dondurulmadan soğukta) ve usulüne uygun uygulandığında aşılananların %90’ından fazlasında bağışıklık sağlamaktadır. Bu oran kırk yaşın üzerindekilerde bir miktar düşmektedir. Yeni doğanlarda ise aşıda %100’e yakın bağışıklık elde edilebilmektedir.
Dünyada 400 milyon kişiyi esir alan, neredeyse AIDS’i bile sollayan Hepatit B virüsünü maalesef bir türlü yeterince ciddiye almıyoruz.
Online Eğitimler